Word 2010'da Arapça ve Osmanlıca yazın


Microsoft Word programının 2007 versiyonu temel alınarak, bilgisayarınızda Arapça ve Osmanlıca yazabilmenize imkan sağlayan Kuran Harfleri eklentisi daha önce hazırlanmıştı. Word 2007 programından sonra piyasaya sürülen Word 2010 programı için de eklentimizi güncelledik.

Eklentiyi 2010 versiyonlu Word programında kullanmak için yayınladığımız bu programı bilgisayarınıza kurmanız gerekmektedir. Kurulum Word 2007 versiyonu ile aynıdır.

# Word 2010 Kuran Harfleri eklentisini buradan indirebilirsiniz. (Format: .zip, Boyut: 6.4mb)

Kurulumun anlatıldığı, size yardımcı olabilecek "Word 2007'de Arapça ve Osmanlıca yazın" makalesini tekrar inceleyebilirsiniz. Hayırlı çalışmalar..




Kaynak: kuranharfleri.com


etiketler , , , , , , , , , ,

Word 2007'de Arapça ve Osmanlıca yazın


Büyük  kolaylıkları içerisinde barındıran bu eklenti alanında ilk ve tek. Daha önce denenmemiş bir yöntem. Ekran klavyesi ve dil seçenekleri ile uğraşmadan bilgisayarınızda Arapça ve Osmanlıca yazabilirsiniz. Hazırladığımız Word 2007 eklentisini bilgisayarınıza kurarak yazmaya başlayabilirsiniz.

İlk önce buradaki bağlantıdan programı indirin ve sıkıştırılmış dosyayı çıkartın. (dosya boyutu 6.28mb'dir)

"Kuran Harfleri.exe" programını çalıştırın. Kuruluma başlayacaktır. İlk başta aşağıdaki gibi bir uyarı alacaksınız.


Bu uyarıdaki "Install" butonuna basarak kuruluma devam edin.

Kurulum işlemi bittikten sonra bilgisayarınızda kurulu olan "Microsoft Word 2007" programını açın.




Program başarılı bir şekilde kurulduysa Word'de yukarıdaki sekmelerdeki "Kuran Harfleri" sekmesini tıklayın.

"Kuran Harfleri" sekmesindeki elemanların üzerine gelerek açıklamalarını okuyabilirsiniz.






NOT: Eklenti ile birlikte bilgisayarınıza 3 adet font kurulur. "Ahruf Matbu","Ahruf Rika","Kuran Harfleri Rakam". Çalışmalarınızda bu fontları kullanabilirsiniz.

NOT: Bu eklenti Office 2007'nin çalıştığı her bilgisayarda çalışır. Eğer eklenti kurulumunda sıkıntı yaşadıysanız Word2007'nizde "Microsoft Visual Studio Tools for the Microsoft Office system" dosyası kurulu değildir.

Normalde eklentimiz, interneti olan her bilgisayarda bu dosyayı otomatik olarak kurar. Fakat interneti olmayan bilgisayara kuracaksanız ve bu dosyanız da eksikse ilk önce buradaki dosyayı, sonra da buradaki dosyayı indirip kurun. Eklentiyi yeniden kurun sorun kalmayacaktır.


 Eklentinin kullanımını gösteren video

Kaynak: kuranharfleri.com


etiketler , , , , , , , ,

Bilgisayarınıza Osmanlıca Destek

Bilgisayarınızda Osmanlıca yazmak için işletim sisteminizin Osmanlıca'ya desteği olması gereki. Bu destek ise bilgisayarınıza kolaylıkla sağlanabilir. Windows XP işletim sisteminde çalışan bu destek programını indirip, kurulumu ve takip edilmesi gereken yolları izleyin. Türkçe Windows için buradan İngilizce Windows için buradan programı indirip kurun ve bilgisayarınızı yeniden başlatın. Aşağıdaki rehbere göre desteği bilgisayara yükleyin.
 Denetim Masası - Bölge Dil Seçenekleri'ni tıklayın

Diller - Ayrıntılar




Ekle




Arapça (Suudi Arabistan) ve OSMANLICA

Arapça (Suudi Arabistan) ve Osmanlıca seçildiğinden emin olun. Sonra Tamam'ı tıklayın.




Uygula'yı tıklayın. Osmanlıca klavye sistemini bilgisayarınıza eklediniz.

Şimdi sırasıyla;
1- Başlat çubuğunun sağındaki uzun boş kısma sağ tıklatıp,
2- Araç çubukları
3- Dil çubuğu eğer aktif değil ise tıklayın.

TR (veya EN) gördüğünüzde, üzerine tıkladığınızda Arapçayı göreceksiniz. İstediğiniz zaman buradan dili değiştirebilir veya kısayol olarak "Alt + Shift"i kullanabilirsiniz.


Bir kolaylık olmak üzere Ekran Klavyesi'ni kullanabilirsiniz: Başlat - Çalıştır - osk

Hangi harf nerede?


Kaynak: kuranharfleri.com



etiketler , , ,

Frenk Mukallidliği Ve Şapka





Osmanlıca için Tıklayınız
Latin Harfleri için Tıklayınız

Not: kayıt etmek için sağ tıklayıp hedefi / bağlantıyı farklı kaydet seçeneğine tıklayınız.






etiketler

Hayrat Vakfı Tevafuklu Kur’an-ı Kerim (PDF)



Hayrat Vakfı Tevafuklu Kur’an-ı Kerim PDF formatında
Ulaşmak için Tıklayınız


Kaynak: islamiyet.mobi

etiketler

Osmanlıca Sayılar



etiketler ,

Osmanlıca aylar



etiketler ,

Osmanlıca Günler



etiketler ,

Osmanlıca Okuma Metinler (4) Atasözleri (b)



etiketler , , ,

Osmanlıca Okuma Metinler (3) Atasözleri (a)



etiketler , , ,

Mutlu Ol Bu Bir Emirdir..

Ünlü yönetmen Sinan Çetin Türkiye´de yıllar önce uygulanan bir yasak ve paralelinde gelen bir dayatmayı ´Mutlu ol! Bu bir emirdir´ adlı bir kısa filmle eleştirdi.
   Sinan Çetin´in, Nebil Özgentürk´ün hazırladığı, 85 yıllık cumhuriyetin dönüm noktalarının insan öyküleriyle aktarıldığı ´Türkiye´nin Hatıra Defteri´ belgesel için çektiği kısa film, 30´lu yıllardaki Batılılaştırma dayatmasını ve ardından gelen alaturka müzik dinleme yasağını konu ediniyor.
    Film, bir köy evinde söylenen ´gesi bağları´ türküsü ile başlıyor.
    Ailenin eğlencesi ´susun lan´ şeklinde soğuk bir emirle kesilir. Bir anda yüzlerine doğrultulmuş tüfeklerin namlularıyla burun buruna gelen aile fertleri neye uğradıklarını şaşırırlar.
    Eve gelen askerler aile fertlerine bundan böyle türkü çalıp söylemekten vazgeçmelerini, Batılı bestecilerin eserlerini seslendirmeleri gerektiğini anlatmaya çalışırlar. Ne var ki eve girip ´Batılı olacaksınız´ diye dayatan askerler de Batı müziğinden hayli uzaktır.
    Güçlü bir tek parti dönemi eleştirisi olma özelliğini taşıyan kısa filmde bağlama ile çalınan 9. senfoninin askerleri de oynatmayı başardığı görülüyor.
   Çetin´in yaklaşık

beş dakikalık çarpıcı dönem eleştirisi güçlü bir tespitle sona eriyor.

Kaynak: www.haber7.com


etiketler ,

Şarkımız - Necip Fazıl Kısakürek



Şarkımız

Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler,
Şenlenir evimiz, barkımız bizim.

Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze,
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze,
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka âlemlerle farkımız bizim.

Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman;
Görürler, nasılmış, neymiş kahraman!
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular arkımız bizim.

Gideriz, nur yolu izde gideriz,
Taş bağırda, sular dizde, gideriz,
Bir gün akşam olur, biz de gideriz,
Kalır dudaklarda şarkımız bizim...

Necip Fazıl KISAKÜREK


etiketler , ,

Divan-ı Avni (Avni Divani) Fatih Sultan Mehmet



Kültür Ve Turizm Bakanlığı Tarafından Hazırlanan E-Book'a ulaşmak için
Latin harfleri ile yazılmış hali
Giriş için Tıklayınız
Tam Metin için Tıklayınız

Not: Sağ tıklayıp hedefi/bağlantıyı Farklı Kaydet seçeneği ile bilgisayarınıza indirebilirsiniz


Dr. Georg Jacob tarafından hazırlanan içerisinde Osmanlıca metinlerin bulunduğu PDF dökümanına ulaşmak için Tıklayınız
Not: Osmanlıca harfler ile okumak için kitabın son sayfalarında geriye doğru başlamanız gerekmektedir.


Güncelleme tarihi: 08.02.2014


etiketler , , ,

Husn-u Hat (ismek)



İsmek tarafından hazırlanan Hüsn-ü Hat kitabı için Tıklayınız

Not: Kayıt etmek için sağ tıklayıp hedefi/bağlantıyı farklı kaydet seçeneğine tıklayınız.

etiketler , ,

Osmanlıca Türkçe İmla Lûgatı Ferit Devellioglu


etiketler , ,

Osmanlıca Turkçe İmla Lûgatı Prof. Dr. Mehmet Kanar



Prof. Dr. Mehmet KANAR Osmanlıca-Türkçe İmla Lügati için Tıklayınız

Not: Kayıt etmek için sağ tıklayıp hedefi/bağlantıyı farklı kaydet seçeneğine tıklayınız.

etiketler , , ,

ikra..



etiketler ,

Havar Geylani..

 

etiketler , ,

Karne Notlarının Osmanlıcası Nasıldı


Osmanlı devri mekteplerinde, 19. asnn sonlarında yaygınlaşmaya başlayan karneye "cüzdan" denilmekteydi. Bu cüzdanlara "etvâr ve mesai cüzdanı", "hal ve hareket, sa'y u gayret cüzdanı" gibi isimler veriliyordu.
Karneler günümüzde olduğu gibi dönem sonlarında verilirdi. Fakat o zamanlar bugünkü gibi iki dönem değil üç ayrı dönem bulunmaktaydı. İlk devre, Eylül, Ekim, Kasım, ikinci devre; Aralık, Ocak, Şubat devresi; üçüncü devre de Mart, Nisan, Mayıs devresiydi. Bu devrelerin arasında belirli bir müddet tatil olurdu ve bu sırada da cüzdan (karne) veliye mühürleti­lir veya imza ettirilirdi.
Bu cüzdanlar bugünkü karne­lerden pek de farklı değildi. Aynı bugünkü gibi ikiye katlanan cüz­danın sağ tarafında dersler ve bun­lardan alınan notlar, not ortalama­ları vs. yazılıyordu. Talebenin sini­rini geçip geçmediği ve geçtiyse hangi derece ile geçtiği de bu tara­fa kaydediliyordu.
Ders notlan "günlük notlar" ve "imtihan (sınav) notlan" olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Günlük notlarda, öğrencinin her üç devrede her dersten aldığı birer not yazıl­maktaydı. Burada alınan notun, yıl içinde talebenin derslere katılımıyla alakalı olduğu anlaşılmaktadır. Bazı karnelerde bu kısmın doldurulma yıp boş bırakıldığı görülmektedir.
Türkçe dersine son dere­ce önem verilmekle bir­likte kız olsun erkek ol­sun her talebe, Arapça, Farsça ve yabancı dil (Fransızca) olmak üzere ayrıca üç dil öğrenmek­tedir. Burada dikkat çe­ken nokta, o devirde bir talebenin üç dil öğren­mesinin yanı sıra Arapça ve Farsçanın yabancı dil kabul edilmemesidir.
İmtihan notları ise yazılı (tahrî­ri) ve sözlü (şifahi) imtihan notla tından oluşmaktaydı. Bütün dersler için iki yazılı imtihan yapıldığı gö­rülmektedir. Yazılı imtihanlardan sonra yapılan ve bir nevi son imti­han olma özelliği gösteren sözlü imtihandan ise tek bir not verilmek­tedir. Yazılı imtihanlarla sözlü no­tunun ortalaması sınıf geçme (terfi -i sınıf) notunu belirlemektedir.
Karnenin sol tarafına, (iğrenci­nin aldığı mükâfat ve cezalarla, mektebe devam durumuyla alakalı bilgiler yazılıyordu. Mükâfatlar, bu­gün okullarda verilen takdir teşekkür benzeri belgelerle alakalı olup bunlardan talebenin kaçar tane aldı­ğı not ediliyordu. Cezalar da bu­günkü disiplin durumuyla alakalı bilgileri ihtiva ediyordu. Devam kıs­mında ise, sadece mektebe devam edilmeyen günler değil, aynı za­manda devam edilen ve geç kalınan günler de kaydedilmekteydi.
Yine sol tarafta mektep müdü­rüyle talebe velisinin imza veya mü­hürleri de bulunmaktaydı. Bununla ilgili olarak karnenin üzerinde şun­lar yazmaktadır:
"Her öğrenci, karnesini (cüzda­nını) velisine göstererek, imzalatıp veya mühürletip mektebe iade edecektir. Cüzda­nını kaybeden veya kirleten yahut velisine vakit ve zamanıyla imzalatıp veya mühürletip mektep ida­resine teslim etmeyen öğrenci ceza görür. Talebe velileri işbu cüzdandaki notları inceledikten sonra belirlenen yerini imzalayacak veya tatbik mührüyle mühürleyeceklerdir."
Yine karnenin altında boydan boya şu ibare yer almaktadır:
"İhtar: Bu cüzdanın tasdikname sayılması ve bununla diğer bir mektebe naklen talebe kabulü caiz olamaz. Bu cüzdan sözlü imtihanlardan ve öğrenci velisinin imzalamasından sonra mektep­teki kayıt dosyasında muhafaza edilir."
Dersler
Osmanlı devrinde, ilkokuldan liseye, hususi okullardan sanayi mekteplerine, bunların erkek ve kızlara mahsus olanlarına kadar farklı pek çok mektep olup bunların da birçok sınıfları bulun­duğundan tabii olarak okunan dersler de farklılık göstermektedir. Bütün bunların in­celenmesi ayrı makalelerin konusu­nu teşkil ettiğinden biz arşivimizde­ki karnelerde bulunan derslere göz atmakla yetineceğiz.
Bu derslerden bazıları şunlardır: Ulûm-ı Diniye veya Malumat-ı Diniye (Din Dersi), Lisân-ı Osmâni (Türkçe), Tarih, Coğrafya, Malumat-ı Tabiiye ve Sıhhiye (Tabiat ve Sağlık Bilgisi), Nebatat (Bitki Bilgi­si), Fizik, Kimya, Hesab-Cebir (Matematik), Usûl-i Defterî (Def­ter Tutma Usulü), Hendese ve Resmi Hatti (Geometri ve Çizim), Malumât-ı Hikemiye (Hikmetli Bil­giler), Malumât-ı Ahlakiye (Ahlaki Bilgiler), Arabi (Arapça), Harisi (Farsça), Lisânı Ecnebi (Yabancı dil, genellikle Fransızca olurdu), Resim, Tcrbiyc-i Bedeniye (Beden Eğitimi), Gınâ (Müzik), İktisâd-ı Beytî (Ev Ekonomisi), Terbiye-i Etfal (Çocuk Terbiyesi), El İşleri, Dikiş-Biçki, Tabâhat (Yemek Pişir­me), Tavır ve Hareket.
Din dersi, karnelerde ilk sırada yer alan ders olup bu, kendisine verilen ehemmiyeti göstermekte­dir. Çocuk Terbiyesi, Dikiş-Biçki gibi bazı dersler, kız okullarında okutulan derslerdendir. Türkçe dersine son derece önem verilmekle birlikte kız olsun erkek olsun her talebe, Arapça, Farsça ve yabancı dil (Fransızca) olmak üzere ayrıca üç dil öğrenmektedir. Burada dik­kat çeken nokta, o devirde bir tale­benin üç dil öğrenmesinin yanı sı­ra Arapça ve Farsçanın yabancı dil kabul edilmemesidir.
Bir zamanlar bizde de olduğu gibi ders notlan O'dan 10'a kadardı. Malımı olduğu üzere bugün 5 pe­kiyi, 4 iyi, 3 orta, 2 geçer ve 1 de zayıftır. Toplam beş not ve beş de­rece bulunmaktadır. Osmanlı dev­rinde ise 10 not ve 8 derece bulun­maktaydı.
OSMANLICA NOTLAR
Notlar ve dereceler şu şekildeydi:
9-10 - Aliyyülâlâ (pekiyi)
8       - Âlâ (iyi)
7       - Karib-i Âlâ (iyiye yakın)
6       - Vasat (orta)
5       - Karib-i Vasat (ortaya yakın)
3-4   - Zayıf
1-2   - Pek Zayıf
0       - Fena
Mükâfat ve Cezalar
Dergimizin 10. sayısında yayın­lanmış bir makalemizde teferruatıy­la incelediğimiz üzere Osmanlı mekteplerinde mükafatlar, genellik­le "aferin", "talisin", "imtiyaz" ad­ları verilen üç belgeden oluşmakta­dır.
Bunlardan aferin, gayretli olan talebelere verilen derecesi en küçük belgeydi. Tahsin (beğenme) imti­handa ikinci olanlara, imtiyaz (üs­tünlük) ise birincilere verilirdi.
Bu belgeler türlü renklerde, çeşitli şe­killerle süslenmiş farklı ölçülerde kağıtlardı. Karnede bu belgelerden, okul idaresinden veya dersten ol­mak üzere, dönem dönem kaçar ta­ne alındığı kaydediliyordu.
Ceza olarak dört tip ceza bulun­maktaydı. Bunlar derecelerine göre tevbih (ikaz mahiyetinde azarlama), izinsizlik, tekdir (daha şiddetli azar­lama) ve ihracı muvakkattir (geçici uzaklaştırma), incelediğimiz karne­lerde olmamakla beraber tembih, veliye ihbar ve şikâyet, sicille kayıt, kati ihraç gibi daha birtakım cezalar da bulunmaktaydı.
Sonuç olarak; yaygınlaşmaya başladıktan kısa süre sonra tekâmül edip belirli bir forma kavuşan Os­manlı devri cüzdanlarının, günü­müz karnelerinden pek bir farkının olmadığını görüyoruz. Zaten Os­manlı devri karne formu, Cumhuri­yet kurulduktan sonra da uzun yıl­lar aynen kullanılmıştır. Bu bakım­dan -birçok hususta olduğu gibi-günümüz için öncü olmuştur. Bu­günkü karnelerle mukayese ettiğimizde, Osmanlı devri karnelerinin üstün taraflarının bile bulunduğu bir hakikattir.


(Kaynaklar:  Selman Soydermr, 'Osmanlı Mekteplerinde Mükâfatlar", Yedıkıta Dergisi, sayı 10, İstanbul Haziran 2009. s. 52-55, İsmail Kara - Alı Birinci, Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle/5ıbyan Mektepleri. İstanbul 2005. Yahya Akyüz. Türk Eğitim Tarihi, Ankara 2007. Bayram Kodaman. Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi)

Kaynak: www.haber7.com


etiketler ,

Arapça Boyama Kitabı


etiketler , , ,

Divan Hattı Yazı Alıştırmaları



Divan hattı yazı Alıştırmaları
http://www.sharebeast.com/nb9l24o133f3
https://hotfile.com/dl/176950398/d749337/hatt-divani.rar.html
http://www.mediafire.com/?adba46fy433wqei



Not: herhangi bir link aracılığı ile indirebilirsiniz.



etiketler , , ,

Rika Font Kitabı



Osmanlıca Rika Fontu için Yazı alıştırmaları
İndirme Linkleri:
http://www.mediafire.com/view/?de4dj5kaa6qda3a
http://www.sharebeast.com/f60d3r85udv6
https://hotfile.com/dl/176949662/f00107e/riqa-work.pdf.html


Not: Herhangi bir Link aracılığı ile indirebilirsiniz.

etiketler , , ,

Osmanlı Döneminde Ölçü Birimleri

Osmanlı döneminde ölçü birimleri, Osmanlı İmparatorluğu'nda kullanılagelen ve ölçü ve tartıda devrime kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde de kullanılan ölçü birimleridir. Bunların temelinde İslâm Devleti'nin kullanıdığı dinar ve dirhem bulunmaktadır. Taşımanın zor olduğu ve seyahatlerin uzun sürdüğü eski zamanlarda şehirlerde kullanılan dinar ve dirhemler, birbirlerinden farklı olabiliyorken Muhammed bin Abdullah zamanında kullanılan dinar, 4,5479 g kütlesi olan altın bir sikke, dirhem de 2,97 g gümüş paraydı.

Ölçü Birimleri
1 Ağırlık birimleri
  1.1 Okka
  1.2 Dirhem
2 Alan ölçüleri
3 Hacim ölçüleri
5 Uzunluk birimleri

Ağırlık birimleri

NitelikBirimModern Denkliği
ağırlıkçeki225.789 kg.
ağırlıkokka1,282 kg.
ağırlıkkırat0,0002004 kg. = 0,2004 gr.
ağırlıkkantar56,449 kg.
ağırlıkdirhem0,003207 kg. = 3,207 gr.
ağırlıkbatman7,697 kg.


Okka 

  • 1 tonilato = 4 çeki
  • 1 çeki = 4 kantar
  • 1 kantar = 44 okka(kıyye)
  • 1 batman = 6 okka(kıyye)
  • 1 okka(kıyye) = 400 dirhem

Dirhem 

Osmanlı Döneminde kullanılan 1 dirhem
  • 1 dirhem = 4 dönük
  • 1 dönük = 4 kırat
  • 1 kırat = 4 bakray
  • 1 bakray = 4 fitil
  • 1 fitil = 2 nekir
  • 1 nekir = 2 kıtmir
  • 1 kıtmir = 2 zerre

Alan Ölçüleri

NitelikBirim Modern Denkliği    
alandönüm (büyük)2720 m2
alandönüm (eski)919 m2

  • 1 arşın (zirai)² = 0,57417 m² = 4 ayak²
  • 1 dönüm (yeni) = 2500 m²
  • 1 dönüm (büyük) = 2720 m²
  • 1 dönüm (atik) = 4 evlek = 1600 zirai² = 918,672 m² (bir kenarı 40 arşın (zirai) olan kare)
  • 1 atik evlek = 400 arşın² = 229,668 m²
  • 1 yeni evlek = 100 m²
  • 1 cerip = 3600 zirai² = 2067,012 m²
  • 1 ayak² = 144 parmak² = 0,14354 m²
  • 1 parmak² = 144 hat² = 0,00099751 m²
  • 1 hat² = 144 nokta² = 0,000006927 m² " 1 çarşı arşın² = 0,46240 m²
  • 1 urup² = 0,007225 m²
  • 1 kirah² = 0,0018062 m²
  • 1 endâze² = 0,422500 m²
  • 1 urup² = 0,0066015 m²
  • 1 ar=100 m 2 (100 metre kare)


Hacim Ölçüleri

NitelikBirimModern Denkliği
hacimkile (İstanbul)0,037 m3 = 37 lt.
hacimşinik0,00925 m3 = 9,25 lt.

Uzunluk Birimleri


Metre hesabıyla çarşı arşını 68 cm'dir. Bina ve mimar arşını 75,8 cm'dir. Bu arşının uzunluğunda zamanla değişiklikler oldu. Üçüncü Selim Han abanoz ağacından bir mimar arşını yaptırdı. Bunun ölçü olarak kullanılmasını istedi ve kütüphaneye kaldırttı. Bunun bir tarafı 24 parmağa ve her parmak 10 hat'ta bölündü. Böylelikle bu bölümle basımevinde kullanılan punto büyüklükleri de alınabilecekti. Diğer tarafı sadece 20 eşit parçaya bölündü. Değerli kumaşları bilhassa ipekleri ölçmede endâze kullanılırdı (endâze 65,25 cm'dir).
Türkiye'de 26 Mart 1931 tarih ve 1782 sayılı kanunla arşın ölçü birimi kaldırılıp yerine metre sistemi kabul edildi. 1933'ten sonra da arşının bütün çeşitleri tamamen ortadan kaldırılıp metre sistemine geçildi.
Zirai mimari, arşın ve endâze ölçü birimlerinin ast ve üst katları aşağıda gösterilmiştir.

NitelikBirimModern Denkliği      
uzunlukmerhale45480 m.
uzunlukfersah5685 m.
uzunlukberid227 m.
uzunlukkulaç1.89 m.
uzunlukarşın0.68 m.
uzunlukendaze0.65 m.
uzunlukrubu0.085 m.
uzunlukhat0.00263 m.

Kaynak: wikipedia.org



etiketler , ,

Soru Sor Cevap Bul

www.sorusorcevapbul.com
http://www.صوروصورجواببول.com  Adresinden Osmanlı Türkçesi Versiyonuna ulaşabilirsiniz
http://www.xn--mgbcanya0ab4l6abbcd.com   ise arapça desteği olmayan tarayıcılar girebilirler.

Tarayıcınızda Osmanlıca adres desteği için
Chrome için Tıklayınız     İnternet Explorer için Tıklayınız     Mozilla Firefox için Tıklayınız

SoruSorCevapBul.com'un gayesi nedir?

Müminlerin iman selametinin tehlikede olduğu bu zamanda -bir kişinin dahi olsa- imanının kurtulmasına vesile olmak.

İman ve İslam mevzularına dair inançsız kimseler tarafından kasıtla sorulmuş sorulara cevap vermek.

Ehl-i sünnet anlayışına uymayan batıl fikirlerin etkisini izale etmek.

Bir kısım sorularının cevabını arayan fakat tatminkâr cevap bulamayan insanlara yardımcı olmak.

Bazı fikir ya da sorularla vesveseye düşmüş kimselere yardımcı olmak.

Vesveseye düşmüş olmasa da İslamî ve imanî hususları merak eden kişileri bilgilendirmek.

Bu hayırlı niyetlerle açılmış olan sitemiz, manevi ve ilmi meselelerde karınca kararınca insanlığa hizmet vermeyi talep etmektedir.

Sanal âlemde oluşturulmuş manevi bir ilim meclisi olan SoruSorCevapBul.com imanî ve İslamî pek çok mevzuyu bu vesileyle pek çok kimseyle paylaşmayı amaçlıyor.

Hiçbir soru yoktur ki Kur'an ona cevap vermesin!

Sorusorcevapbul.com'da müdakkik bir araştırma heyeti tarafından hazırlanmakta olan cevaplar, titizlikle yapılan bir çalışma neticesinde kullanıcılarına takdim edilmektedir. Başta Kuran-ı Azimü'ş-şan ve hadis-i şerifler esas alınmak suretiyle istifadeye sunulan bu çalışmalar; müceddid ve müçtehidlerin eserleri ve ehl-i sünnet âlimlerinin görüşlerinden istifade edilerek hazırlanmaktadır.

"Kuran'a dayanarak konuşan doğru söylemiş, onu tatbik eden sevap kazanmış, onunla hükmeden adalet etmiş ve insanları ona davet eden dosdoğru yola yöneltmiş olur." (Tirmizi)

"Ya âlim ol, ya ilim öğrenmenin yolunda bulun, ya da ilmi dinlemeye râm ol, yâhut da bunları seven ol, (bu konuda) sakın beşincisi olma, aksi takdirde helâk olursun." (Taberani)

SoruSorCevapBul.com'dan alıntı yapabilirsiniz!

Bu sitenin amacı insanlığın ihtiyacı olan hakikatleri bir şekilde herkese duyurmaya ve ulaştırmaya çalışmak olduğu için kullanıcılarımız sitemizdeki makale ve soru-cevapları site adresimizin belirtilmesi şartıyla alıntı yapabilirler. Bu vesileyle pek çok kimsenin sitemizdeki diğer hakikatlere ulaşılmasına vesile olmuş olacaklardır.

etiketler

Sorularla İslamiyet

www.sorularlaislamiyet.com
www.sorularlaislamiyet.com

Amacımız
Amacımız, İslamiyet ile ilgili sorulara cevap vermek ve insanları aydınlatmaktır. İslam ile ilgili pek çok konunun, konuşulup yazıldığı günümüzde, insanları doğru bilgilendirmek müslümanların en önemli bir görevi olmuştur. Bu amaçla, biz de güvenilir İslami kaynaklardan ve sahasında uzman araştırmacılardan özenle faydalanmak suretiyle sorusu olan kişilere yardımcı olmaya çalışıyoruz. Sitemizin hedef ve gayesi, yalnızca Allah rızası ve insanların sorularına elden geldiği kadarıyla cevap verebilmektir.

Hedefimiz
Dünya çapında İslamiyet ile ilgili her konuda güvenilir bir başvuru kaynağı haline gelebilmek ve tüm dünya dillerinde hizmet verebilmek sitemizin en önemli hedefleri arasında yer almaktadır.

Tarihçemiz
Internetin dünya çapında çok büyük kitlelere ulaşan bir iletişim aracı olmaya başladığı bir zamanda bir grup akademisyenin internetteki İslam karşıtı fikirlerin önünü almak, insanlara doğru İslamiyeti ve İslamiyete yakışır doğruluğu ikna edici metodlarla anlatabilmek amacıyla 2002 yılında Sorularla İslamiyet' in temelleri atıldı. 2003 yılı ortalarına kadar test yayını ile yayın hayatına devam eden Sorularla İslamiyet aynı yılın Temmuz ayından itibaren profesyonel alt yapı, alanında uzman ilmi heyet, editör ve teknik kadrosuyla yayın hayatına başladı.
2006 yılına kadar günlük yüzlerce sorunun cevaplandırıldığı bir araştırma merkezi halini alan Sorularla İslamiyet, bu süre zarfında milyonlarca insanla sanal ortamda buluştukdan sonra 2006 dan itibaren İngilizce ve Almanca, 2008 de Rusca ve Azerice ile yayın yapmaya başladı. Şuan farklı yabancı dillerde de yayın yapmaya hazırlanmaktadır.

Künye
Yayın Sorumlusu
Dr. Ahmet Çolak

Editörler
Yrd. Doç. Dr. Niyazi Beki
Mustafa Demirbaş
Hasan Fidan

Redaktör
Mustafa Bozgeyik

Kodlama / Tasarım
Yusuf Sıddık, Said Biçer, Hikmet Yolcubal, Ahmet Said Kardeşler

www.sorularlaislamiyet.com


etiketler

Osmanlı Türkçesi Dersleri




Ondokuz Mayıs Üniversitesi Uzaktan Eğitim için Hazırlanan Osmanlıca Türkçesi Derslerine Ait PDF Dosyaları..


Not: Kaydetmek için Sağ Tıklayıp Farklı Kaydet/Bağlantıyı Kaydet seçeneğinetıklayınız.

Ünite 1       Türkçe Kelimelerin İmlası
Ünite 2       Türkçe Kelimelerin İmlası
Ünite 3       Türkçe Eklerin İmlası
Ünite 4       Arapçada İsimler Ve Sayılar, Arapçada Çokluk Kalıları
Ünite 5       Arapça Masdarlar
Ünite 6       Arapça Masdarlar Ve Mezid Fiil kalıpları II
Ünite 7       Arapça Sıfatlar, Arapçada Masdarların Türkçe Kullanışları, Farsça Kelimelerin Yapısı
Ünite 8       Arapça İsim Tamlamaları, Arapça Sıfat Tamlaması, Arapça Tamlamalardaki Değişiklikler
Ünite 9       Farsça Tamlamalar, İsim Ve Sıfat Tamlamaları, Üç Kelimeden Oluşan Farsça Tamlamalar
Ünite 10     Metin Okuma Ve Uygulama
Ünite 11     Metin Okuma Ve Uygulama (Edebi Metinler)
Ünite 12     Metin Okuma Ve Uygulama (Genel Tarihi Metinler)
Ünite 13     Metin Okuma Ve Uygulama

      Power Point Sunusu
Arapça Yapılı Tamlamalar İndir/Oku



etiketler , , ,

Osmanlıca Kursu



NASIL KAYIT OLABİLİRİM?
Kaydınızı osmanlicaegitim.com/online-kayit linkinden online yaptırabilirsiniz. Bu kayıt önkayıt olarak alınmaktadır. Daha sonra sizden belgeler istenecek ve kaydınız resmen yapılacaktır. Kaydınızı bulunduğunuz yerlerdeki Halk Eğitimi Merkezlerine de yaptırabilirsiniz.
KURSLAR NE KADAR SÜRECEK?
Kurslarımız, protokol gereğince 2 yıl sürecek. Fakat her bir kur 7 haftalık bir süreyi kapsamaktadır. Bu dönem açılacak kurslar, Ekim ve Mart aylarında olacak ve 7 hafta sürecektir.
KURSLAR HAFTADA KAÇ SAAT OLACAK?
Kurs haftada 10 saat üzerinden olacaktır.
Saatlerin hafta içi-hafta sonu dağılımı yerel olarak değişiklik arz edebilir. Muhtemel hafta içi ve hafta sonu ders dağılım çizelgesi aşağıdaki gibidir.
MUHTEMEL KURS SÜRE VE SAATLERİ




OSMANLICA KURSU MUHTEMEL
HAFTALIK DERS DAĞILIMI
Hafta sonu Hafta içi BİTİŞ SÜRESİ
Osmanlıcada kolay metinler 5+5 3+3+4 7 HAFTA
Osmanlı Türkçesi imlası 5+5 3+3+4 7 HAFTA
Osmanlıcada Arapça Farsça kurallar 5+5 3+3+4 7 HAFTA
Osmanlıcada arşiv ve edebi metinler 5+5 3+3+4 7 HAFTA
KURSLAR ÜCRETLİ MİDİR?
Kurslarımız ücretli değildir. Kursiyerlerden herhangi bir ücret talep edilmeyecektir.
KURSU BİTİRİNCE SERTİFİKA ALABİLECEK MİYİM?
Her kursun sonunda, devam problemi olmayan kursiyerlere, M.E.B. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ve Hayrat Vakfı logolarının bulunduğu kurs bitirme sertifikası verilecektir.
KURSA DEVAM MECBURİYETİ VAR MI?
Kurslarımıza devam mecburiyeti vardır. Kursa %20 ve üzeri devamsızlık yapan kursiyer, sınavdan başarılı da olsa sertifika alamayacaktır.
HANGİ KURSTAN BAŞLAMALIYIM? SEVİYELER HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
Osmanlıca, 4 programdan (kurstan) oluşmaktadır.
1.Aşama: Osmanlıcayı hiç bilmeyenler için, Osmanlıca yazılan kolay metinleri kısa sürede okuma aşamasıdır.
2.Aşama: Osmanlıcayı az da olsa bilenlerin başvuracakları aşamadır. Bu aşamada Osmanlı Türkçesinin imlası anlatılacaktır.
3.Aşama: Osmanlıcaya girmiş Arapça ve Farsça kelimelerin imlasının anlatılacağı aşamadır.
4.Aşama: Osmanlıca yazılmış arşiv ve edebi metinleri okuyabilme aşamasıdır. Bu, en son seviyedir. Bu seviyeye katılabilmek için ilk üç seviyeyi bitirmiş olmak şarttır.
OSMANLICA KURS MODÜLLERİ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
AŞAMA KURSUN ADI  TOPLAM SÜRESİ
1.AŞAMA Osmanlıcada Kolay Metinler 64 SAAT
2.AŞAMA Osmanlı Türkçesi İmlası 64 SAAT
3.AŞAMA Osmanlıcada Arapça-Farsça Kurallar 96 SAAT
4.AŞAMA Osmanlıcada Arşiv ve Edebi Metinler 64 SAAT




Kurslar, hafta içi gündüz, hafta içi akşam ve hafta sonu açılacaktır. Hafta içi akşam kurslarımız, mesai saatlerinin bitiminden sonra başlayacaktır.
Kursların başlama-bitiş saatleri, kursiyerlerin iştirak edebileceği ortak bir saatte, kurs hocaları tarafından belirlenebilecektir.

Kaynak: www.osmanlicaegitim.com


etiketler , , ,

Osmanlıca Oğrenmenin Ehemmiyeti


Osmanlıca Öğrenmenin Ehemmiyeti
Milletleri millet yapan ve o milleti diğer milletlerden ayrı bir millet yapan temel esaslardan birisi de o milletin kullandığı dil ve alfabesidir. Dil; fikir dünyasının tezahürüdür, kendini ifade edebileceği iletişim aracıdır. Milletin hatırası, ruhu, özü, mayasıdır. Dilini kaybeden milletler, hatırasını, hafızasını hem ferdi hem de milli kimliğini, açıkçası her şeyini kaybetmeye yüz tutmuştur. Dil şuurunu kaybeden bir millet, millet olma şerefini kaybetmekle yüz yüze gelir. Lisan ve yazısını kaybeden bir millet, hafızasını kaybetmiş demektir. Böyle bir millet, kendi kültürüne ve tarihine yabancılaşır, geçmişte ne olduğunu unutur, bugün ve gelecekte ne olacağını bilemez hale gelir.
Osmanlıca; Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dildir. Hem Arapçadan hem Farsçadan faydalanmış ama ikisi de olmamıştır. Gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilmenin yolu, Osmanlı Türkçesini okuyup anlayabilmekten geçmektedir. Millî kültürümüzün temelini oluşturan eserlerimizin hemen hemen tamamı, Osmanlıca ’yla yazılmıştır. Hâlbuki yeni neslimiz, dedesinden kalmış bir kitap veya eski bir tapu senedinin, bir paranın, bir çeşme kitabesi, tarihî bir çarşı girişi ya da belki her gün altından geçtiği üniversite giriş kapısında yazılı olan Osmanlıca metnini okuyamadığı gibi, gerek ne manaya geldiği, gerekse estetik zevkini yudumlama imkânından mahrumdur. Üzerinde güneş batmayan koca bir cihan devletinin dayandığı sırrın perde arkasındaki çağ açıp çağ kapayan bir kültürün mirasçıları olan bizlerin, birkaç yıl değil, asırlarca tüm dünyayı adâlet ve şefkatiyle avucuna alan ve ışık saçan o güzelliklerin hayret verici altyapısını araştırma gereği ne kadar açıktır.
Tarih önünde bizden sonraki nesillere köprü olabilme mesuliyetimiz bir yana, sadece sanat noktasında dahi uzak kaldığımız bu mirasın, birçoğu üslup sahibi ve kendi başına ekol olan güzîde hattatlarımızın göz nurlarıyla bir dantelâ gibi işledikleri o kıymet biçilemeyen cânım eserlerinden niceleri, artık yabancı müze ve koleksiyoncuların en güzel köşelerini süslemektedirler. Oysaki kendi memleketimizde ecdadımızın bizlere birer emaneti, birer yadigârı olan ve bir kısmı, aylar süren çalışmalarla ancak hazırlanabilmiş hususi kâğıtlar üzerinde eşsiz birer tabloya dönüşen veya bazen pirinç bir levha ya da mermere asırlara meydan okurcasına kazınan, bazen de uğruna gözünü bile kaybetmek bahasına bir câmi’ kubbesine ilmek ilmek işlenen ve akıllara durgunluk veren hat sanatı numuneleri bugün, apayrı ve şaşılacak bir kadirbilmezliğin incitici yalnızlığına terkedilmişlerdir.
Ecdadımızın her zaman şeref duyduğumuz bin yıllık şanlı bir tarih koridorundan bizlere armağan ettikleri sayısız güzîde eserler fikrî boyutta da bugün çoğumuza, maalesef bir turiste olduğu kadar uzak, anlamsız ve yabancıdır.
Değil mahiyetlerinden, varlıklarından dahi habersiz olduğumuz milyonlarca taş baskısı ya da birçoğu sahasında otorite olmuş ve hâlâ bu vasfını koruyan el yazması nadide eserler, üzücüdür ki bu gidişle çürümeye mahkûm gözüktükleri kütüphanelerin tozlu raflarından, himmet ehli kişilerce gün ışığına çıkarılacakları günü beklemektedirler. Buna rağmen ne gariptir ki, tamamen bize ait olan ve günümüzde artık Osmanlıca Türkçesi olarak tabir edilen Tarihî Türkiye Türkçesi’ni bir yazı dili olmaktan öte, ayrı bir lisan zannedenlerimizin sayısı maalesef hiç de az değildir. Ve yedi asır cihana hükmetmiş bir milletin çocukları, artık önüne konulan çevirilerin dışında, atalarının bugüne kadarki kültür birikiminden istifade edememektedirler. Bu çevirilerin birçoğunun eksik ya da hatalı olduğu ise ayrı bir vakıadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde, yüzlerce kişilik kadroyla yıllardan beri, üstelik sadece belgelerin tasnifine yönelik ve daha çok yıllara muhtaç çalışmalar da gösteriyor ki, her biri başlı başına birer değer olan bu güzîde eserlerin, tarihî metin ve evrakların teker teker şimdiki yazıya çevrilmesine ne yeterli sayıda teknik elemanımız vardır, ne de zaman buna müsaittir.
Şu halde günümüz gençliğinin hissesine, dedelerinin birkaç bin sene önceki kültür mirasını rahatlıkla okuyup anlayabilen diğer milletlere imrenmek mi düşüyor? Neden biz de kendi çocuğumuza, araştırdığı herhangi bir mevzuda, ecdadının birikimine birinci elden uzanabilme imkânını tanımayalım? Çok boyutlu bir altyapıya sâhip ve tarihine yabancı kalmamış, büyüklerine sevgisini ve saygısını kaybetmemiş bir nesil, geleceğe daha ümidle bakmamızın bir teminatı değil midir? Üzüntüyle belirtelim ki, batılı araştırmacıların hem konuşma dili cihetiyle Türkçeyi, hem de bir yazı dili olan Osmanlı Türkçesini öğrenerek yaptıkları derli toplu araştırmalardan, bugün Osmanlı’nın torunlarından ancak İngilizce bilenler istifade edebilirken, bilimsel çevirileri (!) yapılan bu yabancı kaynaklar da, ne gariptir ki, bir sokak ötedeki kendi millî kütüphanelerimizi referans göstermektedir. Gönlünde millî harstan, kültürden bir nebze olsun hissesi bulunanların, içinde bulunduğumuz bu vaziyete üzülmemesi mümkün değildir. Osmanlıcayı öğrenmek, öz yurdunda kendi kültürüne yabancı kalmış bir neslin vicdan muhasebesinde, ecdadına ve tarihine karşı vadesi çoktan dolmuş bir fikir borcudur.
Peki, başta münevver insanlarımızı ve hepimizi kendi klasiklerimize ulaştıracak ve artık bize bir şekilde yabancı olanların eliyle değil, kendi çocuklarımızın gayretli araştırmalarıyla kendi kimliğimizi yorumlamamıza vesile olacak Osmanlıcayı öğrenmek zor mudur? Osmanlıca elbette zor değildir. Hem artık üniversite dersliklerine mahkûm olmaktan kurtulmuştur. MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ve Hayrat Vakfı arasında imzalanan protokol gereği tüm Türkiye’de bütün Halk Eğitim Merkezleri noktalarında halkla buluşmuştur.
Bu çalışmalar neticesinde ümid ediyoruz ki, Osmanlıcanın kesinlikle çok kolay olduğunu kurslara katılanlar bu millete gösterecektir. Edebiyat, tarih, sosyoloji kürsüleri ile ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrencilerimiz ve yarının her branştan genç, araştırmacı ilim adamları, bu faaliyetlerden aldıkları güç ve enerji ile tarih ve kültürümüzle bağın kurulması için çok daha ciddi çalışmalara imza atacaklardır. Osmanlıca öğrenmek, her şeyden önce bir gönül meselesidir. Adı geçen protokol çerçevesinde yapılacak bu kursları, severek, merakla ve anlayarak takip edebilirsek, bugüne kadar çok da yakın olamadığımız eşsiz bir kültürün, tanıdıkça daha da hayranlık uyandıran derinliklerine rahatlıkla ulaşacağız inşallah.

etiketler , ,

İstanbul'un İsimleri

“Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu” der, Napoleon Bonaparte.
Yüzyıllardır birçok uygarlığa beşik olmuş, uğrunda pek çok savaşlar çıkmış çağ açıp çağ kapayan, Fatih’in sevdası İSTANBUL bakın şimdiye kadar hangi isimlerle anılmış;
•    Ağrondone
•    Aleksandre
•    Alma Roma
•    Aylana
•    Anthusa
•    Antonia
•    Asitane
•    Beldetü’l Tayyibe
•    Bizantion
•    Cezire-iHeft Cebel
•    Constantinople Çakdurkan
•    Çar’gorod
•    Çezar şehri
•    Darü’l Hilafe
•    Darü’l İslam
•    Darü’l Mülk
•    Darü’s Saltana
•    Der-Âliyye
•    Der-i Devlet
•    Dergah-ı Selatin
•    Dersaadet
•    El-Faruk
•    Escomboli
•    Estambol
•    Estefanya
•    Granduye
•    Gulgule-i Rum
•    Harakliyan
•    Kah islambol
•    İstimboli
•    İstinpolin
•    Kalipolis
•    Kanaturye
•    Kayser-i Zemin Konstantina el-Uzma
•    Konstantiniyye
•    Kostantinopolis
•    Kospoli
•    Kostye
•    Kostyantine-Grad
•    Licus
•    Mahmiyye-i İstanbul
•    Kah Mahrusei
•    İSTANBUL
•    Mahrusa-i Konstantiniyye
•    Makedonya
•    Megalipolis
•    Miklagard
•    Neas Romes
•    Nor-Hormn
•    Nova Roma
•    Pay-i Taht-ı Saltanat
•    Poli
•    Polin
•    Polis
•    Pozantyam
•    Roma Bizanti
•    Roma Constantium
•    Roma Orientum
•    Sakalye
•    Secunda Roma
•    Sitanbul
•    Südde-i Saadet
•    Südde-i Saltanat
•    Şehr-i Azam
•    Şehr-i Konstantin
•    Taht-ı Rum
•    Tarigrad
•    Tekfuriye
•    Urbis Imperiosum
•    Ümmü’d- Dünya
•    Vezendovar
•    Vizant Kağak
•    Yağfürye
•    Yantoviçe
İsimleri kullanılarak tam 74 isimde anılmış İstanbul, en azından bizim bildiğimiz kadarıyla. Dünden bugüne hep sevginin, barışın, hoşgörünün ve aşkın şehri olan İstanbul topraklarına adımını atanı, havasını soluyanı, suyunu içeni kendine aşık etmiş, bir daha kendinden ayrılamaz hale getirmiştir. Belki de bu yüzdendir bu şehre gelen nice yazar, şair aşk şiirleri yazmış, şarkılar bestelemiş İstanbul’a olan aşkından.
Kıtaları dize getiren komutan Fatih belki de “YA BEN İSTANBUL’U ALIRIM YA DA İSTANBUL BENİ“  diyerek İstanbul’un vazgeçilemezliğini anlatan en güzel sözü söylemiştir.

H.Göker

 

etiketler , ,

Fahrettin Paşa..


ÇÖL KAPLANI

Birinci Dünya savaşında Hicaz cephesinde kutsal topraklar Medine'yi İngilizlere karşı savunan Osmanlı birliğinin komutanı olan Fahrettin Paşa, askerleriyle Medine'yi öylesine savunur ki o günden sonra "Çöl Kaplanı" lakabıyla anılır.

Arap kabileleri satın alan İngiliz kuşatması altındaki Medine'yi kahramanca savunurken, açlıkla da mücadele eden askerlerine "çekirge yemeleri talimatını" vermesiyle akıllarda yer edinen Fahrettin Paşa Osmanlı Devleti'nin yıkılış dönemine imzasını altın harfle atan komutan. Ümmet bütünlüğünü savunan iyi bir Müslüman ve gözü kara bir Osmanlı askeri.

Arap kabileleri Osmanlı'dan kopmaları halinde bağımsız devlet vaadiyle Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngilizlere kahramanca direnip teslim olmayan Fahrettin Paşa'nın Medine'yi savunduğu kadar yaptığı bir büyük hizmeti ise Hazreti Peygamberin kutsal emanetlerini İstanbul'a göndermesidir.

SATILMIŞ ÇÖL BEDEVİLERİNE KARŞI 2 YIL 7 AY

İngilizlere biat edip Osmanlı'yı arkadan vuran Mekke Şerifi Hüseyin'in isyanını bastırmak için 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa tarafından 1916'da Medine'ye gönderilen Fahrettin Paşa, Mekke Valisi Galip Paşa'nın becereksiz idaresi yüzünden gittikçe büyüyen isyanın tüm Arap yarımadasına yayılmasıyla Medine dışındaki tüm şehirler isyancıların eline geçti. Yaklaşan tehlikeyi görerek Medine ve çevresinde 100 km'lik bir emniyet şeridi oluşturan Fahreddin Paşa, imkansızlıklar içerisinde 2 yıl 7 ay boyunca İngilizler ile yerli işbirlikçileri olan çöl bedevilerine karşı Medine'yi savundu.

Osmanlı askerleri, İngilizlerin kuşattığı Medine'de sefalet ve açlıkla da mücadele ederken, asla pes etmeyi düşünmeyen Fahrettin Paşa, Ordu'ya verdiği "Evlatlarım herkes çekirge yesin!" emriyle neleri göze aldığını da ortaya koydu.

ÇEKİRGE EMİRNAMESİ

Maliki ve Hanefi alimlerinin görüşlerini de zikrederek, çekirgenin yenilebileceğini belirtip, çekirgenin faydalarını anlatan Fahrettin Paşa, birkaç çekirge yemeği tarifi de verdiği emirnamede şunları zikreder:

"Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. Ayrıca Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludurlar. Çekirgeyi develerde büyük zevkle yiyorlar. Dizlerinin bağı çözülenlere, basurlulara ve romatizmalılara şifadır.

Dün karargah sofrasında çekirge tavası vardı. Arkadaşlarımla beraber yedim ve bunu dil konservesinden daha lezzetli buldum. Hele zeytinyağı ile ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.
Elhasıl, dün çekirgeyi bahçelerden def ve tenkil tedarikini düşünürken, bu gün çekirge geliyor mu diye yollarını gözlüyorum. Hangi mıntıkaya çekirge düşerse tarifim veçhile istifade edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan rica ederim."

MEDİNE'Yİ TESLİM ETMEYEN İRADE

Müslüman Araplardan yediği darbeye rağmen ve açlıktan kırılmayı bile göze alan Fahrettin Paşa'yı yıkan haber ise İstanbul'dan gelir.

30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Mütarekesi imzalanmıştır ve anlaşma gereği Osmanlı Devleti'nin Medine'yi 48 saat içinde İngilizlere teslim etmesi gerekmektedir. Beyninden vurulmuşa döner Fahrettin Paşa. Peygamber kentini İngilizlere teslim etmeyi aklından bile geçirmez. Fakat kötü haber çabuk yayılır. Aylardır komutanlarının izinde kahramanca direnen Osmanlı askerinin de artık takati kalmamıştır ve moraller bozulur.


İçinde bulundukları durumun farkında olan Fahrettin Paşa'nın gönlü yine de el vermez. Şehir İngilizlere teslim etmeyecektir.


TARİHE GEÇEN KONUŞMA

Hazreti Peygamberin kabir önünde topladığı askerlerine tarihe geçecek şu konuşmayı yapar: "Ey insanlar, malumunuz olsun ki bütün kahraman askerlerim, bütün İslam'ın sırtını dayadığı yer, manevi gücün desteği olan Medine'yi, son fişengine, son damla kanına, son nefesine kadar korumaya ve kollamaya me'murdur. Bu asker Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahhara'nın yeşil türesi altında, kan ve ateşten dokunmuş kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır. Ey Osmanlı ordusunun yiğit subayları! Ey her cenkte cihanı tir tir titretmiş, yiğit Mehmetçiklerim! Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşu ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz peygamber'in karşısında, aynı yemini tekrar edelim... Ve diyelim ki; Ya Resulallah, biz seni bırakmayız!.. "


ANLAŞMADAN 72 GÜN SONRA ZORAKİ TESLİM!

Mondoros Mütarekesi'ne ve İstanbul Hükümeti'nin kesin emrine karşı gelerek şehri teslim etmeyen Fahrettin Paşa, hayatta kalan askerlerinin çoğunun hastalanmasına, yiyecek, ilaç ve giyecek stoklarının tükenmesine rağmen tarihe geçecek direnişini sürdürdü. Fakat her direncin bir sonu vardı ve askerlerin de takati kalmamıştı. Çaresizlik içindeki Fahrettin Paşa da artık teslim olma kararı vermişti. Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanı Fahreddin Paşa'nın şartlar gereği 24 saat içinde Haşimi kuvvetleri karargâhının özel misafiri olması istendi. Son anda "misafir" edilmeyi de kabullenemeyen Fahreddin Paşa, Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medresede giderek şehri terk etmeme direnişine geçti. Fakat kendisi ile görüşmeye gelen kumandan vekili Necip Bey ve diğer askerler tarafıdan "tutuklanarak" 10 Ocak 1919'da Haşimi karargâhında hazırlanan çadıra götürüldü. İngilizlerin kontrolündeki Şerif Abdullah'ın birlikleri Medine'yi Mondros Mütarekesi'nden ancak 72 gün sonra teslim almış oldular.

Kaynak: www.sabah.com.tr
 

etiketler , ,

Hiç Ol..

Bu Dünyada Herkes Bir Şey Olmaya Çalışırken Sen Hiç Ol


etiketler

Elif Ba

Kur’an-ı Kerim alfabesi 






etiketler , ,

Su Misali..

Adalet Mülkün Temelidir Hz. Ömer,
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir Hz. Ali
Köylü Milletin Efendisidir Kanuni Sultan Süleyman
Ya İstiklal ya ölüm Şeyh Şamil 


etiketler , ,

Necip Fazıl Kısakurek..


etiketler , ,

Osmanlıca Okuma Metinleri (2) Çiftçinin Nasihatı

 




ÇİFTÇİNİN NASİHATI
Vaktiyle bir çiftçi varmış,
Tecrübeli ihtiyarmış.
Hastalanıp yatmış bir gün
 Çocuklar mahzun, küskün
Toplanmışlar etrafına
Demiş: Kulak verin bana
Çünkü artık yavrularım
 Öleceğim, ihtiyarım.
Çiftçi ölür üç gün sonra
Son sözleri babanızın
Aklınızda iyi kalsın!
 Tarlamızda hazine var
 Kazarsanız altın çıkar.
Tarla kalır çocuklara .
Kazma, kürek koşuşarak
İçindeki taşı toprak…

Kaynak: Osmanlıca Metinleri Okumaya Giriş, Tekin Açıkel, 2011

etiketler , ,

Osmanlıca Okuma Metinleri (1) Kuzu ve Bebek



KUZU VE BEBEK
Kuzunun yününü kırpdılar, hayvancağız sesini çıkarmadı. Fakat esvabı alınınca kederlendi. Çünkü hava soğudu. Kuzu
üşüdü, acı acı meledi. Hemen güneş çıkdı, kuzuyu ısıttı. Hayvancağız sevindi, sıçramaya başladı.
Kuzu bir kadıncağızın idi. Kadının da bir küçük çocuğu vardı. Güler, oynardı. Kış geldi, çocuk şevkini kaçırdı. Zira
çok soğuk vardı. Zavallıcık donuyordu.
Bunun üzerine annesi kalın, ısıtıcı, çoraplar ördü, çamaşır dikti, ona giydirdi. Bebek yine ferahlandı, gülmeye başladı.

Kaynak: Osmanlıca Metinleri Okumaya Giriş, Tekin Açıkel, 2011


etiketler , ,

Osmanlıca Font




Çalışmalarınızda kullanabileceğiniz font paketini indirmek için
Yukarıdaki linkler çalşmıyorsa Tıklayınız

Düzenleme: 27.12.2012
Linkler Yenilendi.

Terafik Font: İndir
Titre Font: İndir
Elham Font İndir
Homa Font İndir
Koodak Font İndir
Nazli Font İndir
Roya Font İndir
Farhod  Font İndir
Dast Nevis Font İndir
Iran Nastaliq Font İndir
Uthman Taha Nask Font İndir
Neirizi Font İndir

etiketler , , ,

Rika Yazı Alıştırmaları



Osmanlıca  güzel  yazı  alıştırmaları
için bir e book
Tıklayınız

Not:  kaydetmek için  sağ tıklayıp hedefi/ bağlantıyı farklı kaydet  seçeneğine tıklayınız.

etiketler , , , ,

İstanbul ( Necip Fazıl Kısakurek)

Ben İstanbul’un kara sevdalısıyım.
Sevmek; ne kolay lâf bu böyle!..
- Filân şeyi seviyorum, falan şeyi sevmiyorum!
Diye, en ucuz, keyfî ve insiyaki hükümlerimizi, çok defa bu lâfla ortaya atarız. Halbuki bana sorarsanız, sevgi kadar basit ve girift, alelade ve harikulade, hiç ve her şey, hesabını vermediğimiz ve vermeye mecbur olduğumuz nesne yok bu dünyada…
Ben İstanbul’un kara sevdalısıyım…
Ve sevmek fiilinin, alelâdelik içinde harikuladeliğe eş olarak, onu ancak en girift tecellisi içinde canlandırabileceğine inanıyorum.
İstanbul bence, sevmek fiilinin en müşahhas hedefi olan bir kadın hayâlinde heykelleştirilebilir.
İstanbul benim gözümde, bir lâhzacık dişiye nisbetle sınırını sonsuz bir ân içinde teksif eden ve asla tükenmeksizin hayatımıza hükmeden devamlı kadındır.
Bu kadının sonsuz maddesi ve ruhu, hayatı ve macerası, edası ve meşrebi, bizzat kadında bile rastlanamayacak bir erginlik ifadesiyle, benim karşıma bir şehir hüviyetinde çıkıyor:
İstanbul…
İstanbul’u o bulunmaz kadın olarak hayâl ettiğim zaman şunları görüyorum:
Harikalar harikası bir madde fevkalâdeliğiyle zaman mefhumunu yenen, asla ihtiyarlamayan ve rekabet kabul etmeyen; binbir gece masallarının ruhuna âşinâ bir visal irfanı içinden gelen, eteklerinde en zengin tarih ve hatıra nakışlarını taşıyan ve kâinata en olgun edâ içinden bakan ve nihayet her zamanki mahrumiyetleri, her zamanki mazhariyetleri kadar güzel, ihtişamlı ve acıklı duran asîl varlık…
İstanbul’u, elimizde mevcut bomboş bir tabiat plânı üzerinde ve bir faraziye halinde tasavvur edince hemen sezeriz ki, mazrûfiyle rekabet halindeki bu harikulade tabiat zarfı, içine alacağı şehirden en keskin şahsiyeti istemektedir. İstanbul’un tabiat zeminine, zaman ve mekân şartlarına göre, İstanbul şehrini yakıştırabilmek en çetin dâva…
Demek ki, tabiat halindeki İstanbul, şehir halindeki İstanbul’u, zaman ve mekân şartlarına-göre, en keskin şahsiyete davet ediyor.
Bu inceliği mutlak bir kanun halinde şuurlaştırmak lüzumuna inanıyorum.
İstanbul’u, soylu tarihinin içinde bu zaviyeden ölçüye vuracak olursak, onun iki bahtiyarlık, bir de bedbahtlık çığırından ibaret üç büyük devre ifade ettiğini; ayrıca yeni bir devrenin eşiğinde çile çekmekte olduğunu görürüz.
1 – (Bizans) devresi.
2 – Osmanlılığın haşmet devresi.
3 – Tanzimat ve meşrutiyet devresi.
4 – Cumhuriyet devresi.
Baştaki iki devreyi, İstanbul’un iki bahtiyarlık çığırı diye isimlendirdik. Bu iki devreye kuş bakışı ve terkibî bir göz attığımız zaman hemen takdir ederiz ki, o devrelerin iki İstanbul’u ve iki İstanbullusu kendi zaman ve mekânını şahsiyet ve hakimiyetle doldurmayı bilmiştir.
Dünyanın dört bucağından sökün eden hırs ve istilâ kasırgalarına karşı, Yedikule’den Halic’e, Haliç’ten Sarayburnuna ve Sarayburnu’ndan Marmara kıyılarına kadar çektiği harikulade bir hisar çerçevesi içinde ve göbek sahada oturan (Bizans), kendi zaman ve mekânının şahsiyet ve hâkimiyet âbidesi oldu.
Bu hakikati, surları ören bir (Bizans) tuğlasından, bir kilise kubbesinden, yarı beline kadar toprağa batmış bir Bizans evinin taş cumbasından, bir kemerden, bir sütundan, bir (mozaik) parçasından öğrenebiliriz.
İstanbul’un ikinci ve mükemmel şahsiyet devresi de, Topkapı sarayına bitişik Mecidiye köşkü yapılıncaya kadar Osmanlılık çığırıdır. Süleymaniye’nin kubbesinden herhangi bir çeşmenin lülesine kadar avaz avaz şehadet ettiği bu kemâl devresinin arkasından, birdenbire, bin senelik an’aneden gelen hanımefendinin, nefsinde halayığına hizmetçilik etmek liyakatini bile kaybetmesi şeklinde yaman bir tereddî (soysuzlaşma) başlar. Bu tereddinin göz plânında en müşahhas delili, tuğla tuğla bütün bir tarih ve haşmeti örgüleştiren Topkapı sarayına yapışık Mecidiye köşküdür. Kimse bu vakte kadar iki mimarî arasındaki korkunç tezadı ve müthiş ifadeyi görememiş ve gösterememiştir. Asîl Topkapı sarayına bitişik rezil Mecidiye köşkü, inhitat tarihimizin İstanbul ve şehir kadrosunda en parlak tezahürüdür. Kısır üstü Avrupalılaşma felâketinin ilk eseri olan Mecidiye köşkü, suratındaki (Barok) ve (Rokoko) süslerle, şımarık bir halayık halinde, “Devlet-i aliye-i Osmaniye”nin hanımefendisini esir etmiştir. Ve ondan sonra mahut Dolmabahçe, Beylerbeyi sarayları, şu, bu, daima ve her köşede (Barok) ve (Rokoko) 19′uncu asır (Frufru) Paris dantelâları, iğrenç tavırlı Osmanlı Bankası müsveddeleri, sütbeyaz güvercinlerin ikliminde dumanlı ve puslu havalara mahsus (Gotik) Haydarpaşa garı, yenmez ve yutulmaz bulamaç… Arada, “Düyun-u umumiye” binasının reisliği altında operet kılıklı şarkkâri çatı tecrübeleri… Ve derken Cumhuriyet ve derken basma kalıp kâğıt helvası binaları…
Ah İstanbul, ah İstanbul!
İnsan hiçbir fikir imâl etmese de yalnız senin o canım yüzüne baksa, şu ismine bir asırdır inkılâp dediğimiz nesnelerin içyüzünü ve hakikatini bir eşya dersi halinde ne güzel öğrenir.
15 Kasım 1946

(İstanbul’a Hasret, Büyük Doğu Yayınları, 1. Baskı / s. 11-14)

Kaynak: n-f-k.com
 

etiketler , , ,

Harf Davası (Necip Fazıl Kısakurek)

Necip Fazıl’ın harf meselesinde sorulması gerektiğini düşündüğü sualler on dört tanedir:

• İsmine “Arap harfleri” denilen, tam on asır Türk medeniyet kadrosunun ifade unsurunu
teşkil etmis ve on asırlık millî irfanın temeli mevkiinde bulunmus harfler, hakikatte sadece ve
kavmî mânada Arap harfleri midir, yoksa kavim üstü bir mâna ile “”İslâm harfleri” mi? Bu
hususta dinî, tasavvufî, ilmî ve aklî bürhanlar nelerdir?

• Kavim üstü, küllî bir sümulle bütün mü’min beseriyete atfedilip edilemiyeceği bir ilim
meselesi olan harflere “Arap harfi” ismini vermek mümkün oluyor da, doğrudan doğruya ve
münhasıran Lâtinlerin malı olduğu ilmen sabit harflere nasıl “Türk harfleri” denilebiliyor?

• Her iki harf manzumesi üzerinde, mücerret ve müşahhas imtiyaz ve faydaları bakımından bir
nefs muhasebesi, bir mukayese vazifesi yerine getirilmis midir?

• Bizzat Lâtin harfleri dünyasına mensup bir ilim ve fikir adamının dünyada en mütekâmil ve
ince harfler olarak “Arap harfleri”ni gösterdiğini; ve kendi milleti için, kültür kökünü
değistirmek muhali olmasa, bu harfleri tavsiye edeceğini bilen var mıdır?

• Harf inkılâbı sırasında Amerikalı bir terbiye mütehassısının “Türklerin eski harflerini
kaldırıp atması, kendi hesaplarına, Amerikanın, bütün madenlerinden mahrum olmasından
daha ağır bir kayıptır!” sözü gerçekten vâki midir? Amerikalı profesör, süphesiz ki, kendi
misyoner ve politikacılarının istirak etmiyeceği bu sözüyle ne demek istemistir? Nihayet ilmî
insafı çatlamıstır da ondan mı?

• Garptan bütün müspet bilgilerini ve her şeylerini alan, bütün medeniyet unsurlarını iktibas
eden Japonlar, cihanın en çetin ve gülünç derecede iptidaî harfleri olan kendi yazılarını acaba
niçin muhafaza etmislerdi?

• Eski harflerin öğrenilmesindeki zorluk, acaba tedris metodlarının sakatlığından mı, yoksa
bizzat harflerin bünyesindeki çetinlikten mi doğmaktaydı?

• Eski harflerin imlâsındaki kargaşalık, acaba bu hususta sabit ve kat’i bir usul eksikliğinden
mi, yoksa bizzat harflerin kendisinden mi gelmekteydi?

• Eski harflerin bütün millete ve asağı tabaka halka teşmil edilememesindeki zaaf, acaba o
devrin maarifine mi, yoksa harflerin zatına mı aittir?

• Yeryüzünde, o da kısmî olmak sartiyle, İtalyanca, Fransızca, Yunanca gibi cihanın en büyük
dilleri pekâla bunu yerine getirebileceğine göre, Lâtin harflerinin dilimize tatbikindeki
(fonetik) mazhariyet, acaba hakikatte ve sâf zekâ bakımından bir fayda mıdır, yoksa bir
mahzur mu? Yani (fonetik) olmıyan ve kelime usulüne dayanan yazı sekillerinin zekâyı
beslemesinde hususî bir pay yok mudur? (Fonetik) usul, insanı, pek basit ve ucuz bir
(avantaj)a karsılık, içinde hapsedilip kalacağı ve avâm seviyesinden yukarıya çıkarmıyacağı
bir kabalığa mahkûm etmez mi?

• Birbirine bağlanan, bağlandıkça şekil değistiren ve birbiri içinde hall-ü hamur olan
sekillerle, herbiri kaba zincir baklaları ve çakıl tasları gibi daimî bir sertlik muhafaza eden
sekiller arasında, bediî olduğu kadar aklî rüçhaniyet ve galibiyet hangi taraftadır? Ve bu
rüçhaniyet ve galibiyetin ilk bürhanı olarak eski harflerin stenografya kıymeti, telâfisi
mümkün bir kayıp mıdır?

• Nihayet eski ve yeni harf nesillerinin birbiriyle mukayesesinden çıkacak hüküm, mücerret
zekâ, irfan ve şahsiyet bakımından hangi cepheye üstünlük yöneltecektir?

• Bin kisilik bir cemiyette dokuz yüz kisinin imzasını atabilecek ve (Karagöz) gazetesini
sökebilecek kadar okur-yazar olması mı; sadece yüz kisinin tam okur-yazar ve her türlü fikir
çilesiyle dolu olması mı, o cemiyet hesabına üstün bir not belirtir?

• Acaba harf inkılâbını yapanların ve hattâ eski harfler içinde çocukluğunu ve ilk mektep
çağını idrak edip de pesinden yeni harfleri öğrenenlerin, bütün hususî ve samimî ifadelerinde
yalnız ve yalnız eski harfleri kullanmaktan baska bir sey yapamamaları, sadece alışkanlıkla
izah edilecek ve içine eski harf kudret ve imtiyazından hiçbir pay karıstırılmayacak bir hâdise
midir?


Necip Fazıl Kısakürek, İdeoloçya Örgüsü, s181
 

etiketler , , ,

AOF Osmanlıca Dersleri (e-book)




AÖF Osmanlı Türkçesi 1 
AÖF Osmanlı Türkçesi 2
AÖF Osmanlıca Türkçesi Grameri

Not: İndirmek için sağ tıklayıp hedefi/ bağlantıyı farklı kaydet seçeneğine tıklayınız.

etiketler , , ,

TSE Osmanlica Klavye Standartlari


TÜRK STANDARDI
TS No : TS 13206 [Kapak]
Kabul Tarihi : 25.04.2006
Hazırlık Grubu : Bilgi1 Teknolojileri ve İletişim İhtisas Grubu
Doküman Tipi : ST
Yürürlük Durumu : U (Yürürlükteki Standard/Standard)
Başlık : Osmanlıca harflerin (Latin ve Arap) Türkçe klavyeye uygulanması Başlık (İng) : Application of Ottoman characters (Latin and Arabic ) into Turkish keyboard.
Türü : Kural Kapsam : Bu standard, Osmanlı Türkçesi için kullanılan alfasayısal klavyelerin ve iki elle kullanılan alfasayısal klavyelerin temel düzenini kapsar.
Kapsam (İng) : This standard specifies the basic layout of alfanumeric keyboards and alphabetic order for Ottoman Turkish.
Yararlanılan Kaynak : Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi
ICS Kodu : 35.080 Yazılım Geliştirme ve Sistem Dökümantasyonu; 35.260 Büro Makinaları *Sargı ve ambalaj ekipmanları, bkz.
Atıf Yapılan STD : TS 10469 :1992;
Cen/Cenelec : -
Dili : tr
Uygulama Durumu : Yürürlükte
Sayfa Sayısı : 31
Fiyatı : 45,00 TL + %8 Kdv

Kaynak: www.tse.org.tr 
Link: https://intweb.tse.org.tr/Standard/Standard/Standard.aspx?053107106111065067115113049116090107100056052055108081090071086075069085047110067109075073081116103090081086073108065117084119100121043106057103088111099109116068083121089107113116073089070087

etiketler , ,

Copyright © 13 Ramazan 1433 Patla Bizans Tüm Hakları Saklıdır. Theme by Laptop Geek . | Bloggerized by FalconHive .